Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme hakkı, ulusal ve uluslararası düzeyde yaşanan toplumsal dönüşüm süreçlerinin önemli bir parçası olmuştur. Bu hak, kadınların siyasi hayata katılmalarının önünü açarken toplumsal eşitlik mücadelesinin de sembolü haline gelmiştir. 1934 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen bu tarihi karar, Türk kadınlarının siyasi alanda varoluş serüvenine damga vurmuş ve dünya genelinde bir örnek teşkil etmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde kadınların toplum içindeki yeri oldukça kısıtlıydı. Eğitim ve iş hayatında yer almakta zorlanan kadınlar, siyasi haklardan da mahrum kalmışlardı. Ancak 19. yüzyılın sonlarına doğru, özellikle batılılaşma ve modernleşme çabalarıyla beraber kadın hareketleri dünyada yükselirken, Türkiye’de de kadınların hakları üzerine düşünceler gelişmeye başladı. Bu süreç, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte ivme kazandı. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen devrimler, toplumda köklü değişiklikler oluşturdu. Kadın-erkek eşitliği konusundaki kazanımlar, toplumun her alanında kendini göstermeye başladı.
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Türkiye'de kadınlar için önemli adımlar atılmaya başlandı. 1934 yılının 5 Aralık günü, TBMM tarafından kabul edilen yasa ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. Bu, dünya genelinde kadınlara tanınan en erken haklardan biri olarak tarihe geçti. Türkiye, bu adım ile birlikte pek çok Batılı ülkeden önce kadınlarının siyasi haklarını tanımış oldu. Yasa, kadınların siyasetteki yerlerini pekiştirerek, toplumsal yaşamda daha aktif bir rol almalarına imkân tanıdı.
Kazanın ardından, 1935’te gerçekleştirilen genel seçimlerde, 18 kadın milletvekili olarak mecliste yer almayı başardı. Bu durum, sadece Türkiye’deki kadınların değil, dünya genelindeki kadınların da cesaret bulmasını sağladı. Bu seçim, kadınların siyasi temsilinin ilk örneklerinden biri olarak kaydedildi. Bu dönemde Atatürk’ün öncülüğünde kadınlar, eğitimde, iş hayatında ve sosyal alanlarda aktif olarak yer almak için teşvik edildiler.
1934 reformu, kadınların kendi haklarını savunmaları ve toplum içinde daha görünür olmaları konusunda bir dönüm noktası oldu. Bu süreç, kadınların toplumsal olarak güçlenmesini ve kendi hakları için mücadele etmelerini teşvik etti. Atatürk, kadınların toplumdaki yerinin önemini vurguladı ve ‘Dünyada hiçbir millete, kadınları kadar şerefli, faziletli, çalışkan, doğru ve kararlı bir gençlik nasip olmamıştır’ diyerek kadınların toplumdaki yerinin ne denli kıymetli olduğunu ifade etti.
Bugün gelinen noktada, Türkiye’de kadınların siyasi temsil oranı artmakla birlikte, hala cinsiyet eşitliği konusunda yapılması gereken çok iş var. Kadınların seçme ve seçilme hakkı yalnızca bir başlangıçtır; toplumsal cinsiyet eşitliği, kadınların yaşamın her alanında eşit haklara sahip olmalarını gerektiren bir hedeftir. Bugün Türkiye’de kadınların siyasetteki rolü ve etkisi, geçmişte atılan üç temel adımla şekillenmiştir: Seçme ve seçilme hakkı, eğitim hakkı ve çalışma hakkıdır. Bu hakların tümü, Türk kadınlarının siyasi ve toplumsal alanda daha etkin bir şekilde yer alabilmesi için gereklidir.
Sonuç olarak, Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması, yalnızca bir siyasi kazanım değil; aynı zamanda toplumsal dönüşümün önemli bir parçasıdır. Bugün kadınların, geçmişteki bu cesur adımın önemini anlaması ve kendilerini bu ileri demokrasi anlayışıyla var etmeleri oldukça mühimdir. Kadınların toplumsal alanda daha görünür ve etkili olabilmesi için mücadele, geçmişin mirasına sahip çıkarak planlanmalı ve uygulanmalıdır. Unutulmaması gereken bir diğer nokta ise, Türkiye’de kadın hakları mücadelesinin asla sona ermediği ve her dönemde yeniden gözden geçirilerek güçlendirilmesi gereken bir konu olduğudur. Kadınların hakları, sadece kadınların değil, toplumun tamamının bir meselesidir.