Titanik, 15 Nisan 1912 tarihinde Atlantik Okyanusu'nda batışından sonra, deniz tarihinin en trajik olaylarından birisi olarak hafızalara kazındı. İlk seferinde 1.517 yolcusuyla batmasıyla birlikte pek çok hikâyeyi de beraberinde getiren bu olay, zamanla efsaneleşmiş ve titanik ile ilgili birçok kitap, film ve belgesel ortaya çıkmıştır. Ancak bu trajedinin en ilginç yönlerinden biri, bazı yolcuların gemide olmaması gereken bir hayatta kalma hikayesinin bir parçası olmalarıdır. İşte bu yolculuğun en şanssız yolcusunun hikâyesi!
Titanik'in batışında en dikkat çekici hikâyelerden biri, gemiye bineceği gün yaşanan talihsiz bir olayla başlamaktadır. William Ernest Carter, geminin ilk seferinde yolculuk yapmaya karar verenlerden birisiydi. Londra'dan New York'a doğru yola çıkarak hayatının fırsatını yakalamak isteyen Carter, gemiye binerken beklenmedik bir durumla karşılaştı. O gün, Carter’ın kız kardeşi gebelik dönemindeydi ve doğum zamanı yaklaşmıştı. Ailemenin ve özellikle de kendisinin bu durumla ilgilenmesi gerektiydi. Kaderin bir cilvesi olarak, Carter'ın yolculuğu bir karar verme anına dönüşmüştü. Aslında gemide bulunmaması gerekiyordu ve bu da onun hayatındaki en büyük avantajlardan biri olacaktı.
Titanik, deniz tarihinde "batmaz" olarak adlandırılan bir mühendislik harikasıydı. Ancak 15 Nisan 1912'de yaşanan felaket, tüm bu öngörülerin yanı sıra insanlık tarihinin en trajik olaylarından birine dönüşmüştür. Gemi, ilk seferinde göz kamaştıran bir ihtişamla yola çıkmış, özellikle üst sosyal sınıf temsilcileri ve zengin iş insanlarını ağırlamayı hedeflemişti. Fakat freni bozulan bir karanlıkta yüzeye çıkan buzdağları, denizcilerin ve yolcuların yaşamlarını adeta kararttı.
Bununla birlikte, William Ernest Carter’ın arkadaşı olan Jack Phillips, Titanic'de görevli telgraf operatörüydü. Carter’ın hikâyesi, havanın aniden kötüleşmesi ve Phillips’in uyarılarına rağmen yolculuğun devam etmesiyle birleşince, haberleşmenin yetersiz kalmasına ve büyük bir faciayla sonuçlanmasına neden oldu. Carter’ın yola çıkmaması ve bu evde kalması, onu Kara Deniz'de kaybolan başka bir trajedi yerine, onun için bir başarı ve yeni bir başlangıç haline getirmiştir.
Yıllar geçse de Titanik, efsane olmaktan öte, bir uyarı niteliğinde hafızalarda kalacak. Kaderin nasıl işlediğini ve bazen hayatta kalmayı sağlayan kararların nasıl alındığını gösteren bu tür hikâyeler, sadece bir yolcu ile sınırlı değil, yüzlerce insanın kaderini etkilemiştir. William Ernest Carter’ın Titanik olayında, aslında orada olmaması gereken bir yolcu olarak kalması, tarih boyunca üzerinde çok düşünülmesi gereken bir durumu ortaya koymaktadır.
Her yıl yapılan Titanik anma etkinlikleri, bu hikâyeyi tekrar gündeme getirirken, kaybolanların anısını yaşatmaya devam etmektedir. Bu tarz olaylar, hayatın ne kadar öngörülemez olduğunu ve bazen en basit birkaç kararın bile ne büyük sonuçlar doğurabileceğini gösterir. William Ernest Carter’ın yolculuğu bir mucizeyle hayat kurtarmış olsa da, Titanik trajedisinin her parçası, geçmişin derin izlerini taşıyan bir hatıra olarak kalacaktır.