Narin Güran cinayeti, yalnızca ailesini, arkadaşlarını değil, ülke genelinde tüm toplumu derinden sarsan bir olay olarak hafızalarda yerini aldı. 2021 yılında meydana gelen bu üzücü olayın ardından yaşanan hukuki süreç ve Yargıtay'ın son tebliği, birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Yargıtay, ilk derece mahkemesi tarafından verilen cezaların onanmasına yönelik tebliğnamesini hazırladı. Bu durum, kamuoyunda geniş yankı bulurken yargının ve adaletin nasıl işleyeceği üzerine soruları da kaçınılmaz hale getirdi.
Narin Güran, hayatının baharında katledilen genç bir kadın olarak, cinayet kanında farklı bir derinlik ve trajedi yarattı. Olay, 2021 yılının Temmuz ayında, İstanbul’da gerçekleşti. Narin'in yakın arkadaşı olan sanık, kıskançlık ve kişisel sebeplerle onu hedef aldı. Cinayet sonrasında, sanığın bilgisayarında yapılan incelemelerde, Narin'e dair çeşitli tehdit mesajları ve motivasyonlar ortaya çıktı. Bu sinir bozucu durum, sosyal medya ve haber kanallarında geniş bir yankı buldu; kadın cinayetleri üzerine tartışmalar bir kez daha hareketlendi.
Cinayet sonrası yapılan soruşturma, savcılığın kurbanın arkadaşları ve çevresiyle derinlemesine görüşmeleri ile gelişti. Davada kullanılan deliller, tanık ifadeleri ile pekişti. Asıl dikkat çeken nokta ise Narin'in daha önce sanıktan aldığı tehditler olmuştu. Bu durum, cinayetin ardındaki psikolojik boyutu ve sosyal yapıdaki sorunları daha da gün yüzüne çıkardı. İlk derece mahkemesi, olayın ciddiyetini göz önünde bulundurarak sanığa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Ancak davanın seyri, Yargıtay'a taşındığında yeni bir aşamaya geçti.
Yargıtay, cinayetten sonra verilen cezanın yerinde olduğuna ve yapılan hukuki süreçlerin adil bir şekilde işlediğine dair bir tebliğ hazırladı. Bu tebliğ, toplumda yankı bulurken, özellikle kadın cinayetleri ile ilgili kanunların yeniden gözden geçirilmesi gerektiği fikrini güçlendirdi. Yargıtay’ın bu durumu onaylaması, yasaların güçlü bir şekilde uygulanması ve adaletin sağlanması açısından oldukça önemli bir gelişme olarak değerlendirildi.
Toplumda var olan kadın cinayetlerine karşı duyulan tepki ve çığlıklar, yargı sürecinin hızlanmasında etkili oldu. Yargıtay'ın tebliğinin onanması, hem Narin Güran'ın ailesi hem de kadın cinayetlerine karşı mücadele eden sivil toplum örgütleri için bir cesaret kaynağı oldu. Ancak bazı hukukçular, Yargıtay'ın verdiği kararın temellendirilmesi ve itiraz süreçleri hakkında daha kapsamlı bir tartışma yapılması gerektiğini belirtiyor.
Narin Güran cinayetinin yargı süreci, sadece bu dava ile sınırlı kalmayıp, benzer vakaların önlenmesi ve toplumda kadınlara karşı şiddetin azalması yönünde önemli bir adım atılmasına vesile olmalıdır. Türkiye’de kadın cinayetlerine karşı yoğun bir mücadele sürerken, hukukun üstünlüğü ve adaletin tecellisi adına Yargıtay’ın aldığı kararlar büyük bir öneme sahiptir. Yargıtay’ın tebliği, sadece Narin Güran’ın davası için değil, tüm kadın cinayeti mağdurları için bir umut ışığı olması temennisiyle, yürütülen adalet mücadelesinin neticesini belirleyecek bir aşama olarak kayıtlara geçecek.