İstanbul, Türkiye'nin kültürel ve siyasi yaşamının merkezi olarak Anayasa ve uluslararası sözleşmelere göre gösteri yapma hakkının savunulduğu bir şehir olmasına rağmen, son dönemde alınan 4 günlük gösteri yasağı kararı, bu hakkı sorgulayan bir durum yaratmıştır. 4 gün boyunca sürecek olan bu yasak, özellikle sosyal medya üzerinden organize olan gruplar ve çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından yoğun bir şekilde eleştirilmektedir. Yasağın gerekçeleri, siyasi otorite tarafından güvenlik endişeleri olarak açıklansa da, birçok kişi bu adımın ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğunu savunuyor.
İstanbul Valiliği, gösteri yasağının gerekçesini terörle mücadele ve kamu düzenini koruma olarak duyurdu. Ancak, bu açıklama bazı kesimlerce güvenlik kaygılarını aşan bir despotizm yaklaşımı olarak yorumlanıyor. Özellikle, özgürlük talep eden seslerin susturulması, demokratik bir toplumun temel ilkelerine aykırı olarak değerlendiriliyor. Bu bağlamda, yasak kapsamındaki etkinliklerin büyük çoğunluğunun siyasi değil sosyal meselelere dikkat çekmeyi amaçladığı da göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin, bu yasaklar sırasında planlanan etkinliklerden biri, iklim değişikliği üzerinden farkındalık yaratmayı hedefleyen bir çevre organizasyonuna aitti.
Yasağa karşı gelen aktivistler, bu durumun sadece onların değil, tüm toplumun özgürlüklerini kısıtladığını ifade ediyor. Sosyal medya platformlarında başlatılan kampanyalar, hem yerel hem de uluslararası düzeyde destek toplamaya başlamış durumda. İnsan hakları grupları, protestoların ve gösterilerin yalnızca ifade özgürlüğü çerçevesinde değil, aynı zamanda demokratik bir toplumda katılımın bir parçası olduğunu vurguluyor. Yasağın getireceği toplumsal baskı ve gerilim, İstanbul'un dinamik sosyal yapısını zedeleyebilir. Birçok insan, gösterilerin barışçıl bir biçimde yapılabileceği ve bu tür yasakların gereksiz olduğunu düşünüyor. Ayrıca, İstanbul’un tarihi ve kültürel mirası açısından önemli bir alan olan Taksim Meydanı’nda gerçekleştirilecek herhangi bir etkinlik, bu sebeplerle büyük bir sembolik anlam taşıyordu.
Ülkenin genelindeki bu tür yasakların, sosyal uyum ve toplumsal barış üzerinde derin etkileri olabileceği endişesi, toplumun birçok kesimi için endişe verici bir durum olarak öne çıkıyor. Gösteri yasaklarının, uzun vadede artan sosyal gerginliklere neden olabileceği düşünülmektedir. Diğer taraftan, bu yasakların uluslararası camiada Türkiye’nin insan hakları sicili üzerindeki etkileri de tartışılmaya başlandı. İnsan hakları savunucuları, yasakların artan bir biçimde gündeme gelmesi durumunda, Türkiye'nin siyasi imajını zedeleyebileceğini belirtiyorlar. Yine de, herkesin yanıtla bekleyeceği asıl soru, bu tür yasakların ne ölçüde geri adım atarak kaldırılacağı veya kısıtlamaların ne zaman sona ereceğidir.
Sonuç olarak, İstanbul'da yaşanan bu 4 günlük gösteri yasağı, sadece bir güvenlik önlemi olarak değil, aynı zamanda ifade özgürlüğüne ve demokratik katılıma karşı var olan endişelerin bir yansıması olarak değerlendiriliyor. Kentin sinerjisinin bu yasaklarla sekteye uğraması, birçok sivil toplum destekleyicisi ve düzenli protesto yapan kişi için büyük bir hayal kırıklığı yaratmakta. Şimdi ise gözler, toplumun nasıl bir tepki vereceği ve yasakların ne zaman sona ereceği üzerinde yoğunlaşmış durumda.